Yine sıkça konuşulup tartışılan bir konuda, tabiri caiz ise
sizlerle dertleşmek istedim. Nedir bu akademisyenlik? Kimilerimiz bu
sözcükten çokça etkilenir, kimileri ise neredeyse nefret eder. Bunun için kötü
anılar yaşamış olmak gerek. J
Ülkemizde günlük hayatta akademisyen kelimesini daha çok ‘üniversite hocası’
anlamında kullanırız. Bize yaşam süreci içerisinde öğretilen bir geçiş kelimesidir
aslında. İlkokul ve lisede öğretmen ama üniversitede hoca! J Lütfen insana sınıf
atlatıyor bu kelime. Bir kelime daha var hayatımızda o da ‘bilim insanı', peki
bunların arasındaki ilişki nedir diye düşünecek olursak sanırım şunu söylersek
yanlış olmaz. ‘Her bilim insanı akademisyendir ama her akademisyen bilim insanı
değildir.’ Biraz iddalı mı oldu? Neden böyle bir hiyerarşi var dersek burda
devreye bilime yapılan katkı giriyor arkadaşlar. Eğer katkımız yok ise
akademisyen olmaktan öteye gidemiyoruz.

Çok fazla
iş düşüyor dedik fakat bizim memlekette akademisyenlerin bir kısmı ne yapıyor diye
birazcık daha irdeleyelim. Sistem sistem diyip duruyoruz. Bu çok önemli bir
olgudur arkadaşlar. Çünkü sistem olmaz ise işleyiş, denetim ve kurumsallaşma
olamayacağı için bizler bireylerin keyfi hareketlerine maruz kalmaktan
kaçamayacağız. Örnek verecek olursak; Türkiye de bazı akademisyenlerin 30 yıl boyunca üniversitede aynı oda içerisinde evcilik
oynaması sizi şaşırtmıyor değil mi? İşte tam olarak bundan bahsediyorum. Öğrenciyi
nasıl kazanırım, onlara bu bilgiyi nasıl öğretirimin yerine not ile tehdit etme
hatta daha da beteri aynı dersten yıllarca öğrenciyi bırakıp, süründüren
insanlar var değil mi? Bu sistemdeki üniversite
hocasının serbestliği (denetimsizliği), kısaca ellerindeki bu kadarcık gücün
bile sarhoşu olabiliyorlar. ‘Bu kadarcık mı?’ neden –cık diye düşünenleriniz
olduysa açıklamama müsaade edin. Özellikle Amerika da örneğini sıkça gördüğümüz
bir ödenek sistemi vardır. Bu üniversitedeki ‘bilim insanlarına’ araştırmaları
için verilen belli bir maddi destektir. Bu destek ile onlar araştırma
ekiplerini kurarlar, gerekli araç ve gereçleri alırlar, araştırma ekibinin
maaşından tutun çalışmaya katılan hastaların ‘katılım ücretine’ kadar her şeyi
karşılarlar. Şimdi bir de böylesine bir gücün bizimkilerde olduğunu hayal edin.
J
Yukarda
bahsedilen lisans düzeyinde yaşanan olumsuzluklardı. Bir de bunun
lisansüstündeki durumları var. Burda devreye tabi ki en önemli olgulardan biri
giriyor. Araştırma! Nasıl yapılır, nerden başlanır, ne gerekir, aşamaları
nelerdir vs vs.. İnanın çok uzun. Bizde ise burada sistemsizlik sistemimiz
olmuş. Tabi bende bunu yurt dışına çıkınca acı bir şekilde farkettim. Kendi
alanımız olan, sağlık alanından bir örnek ile anlatalım. Konu belirlerken literatürü iyi tarayamıyoruz. Bu konuda bazen aceleci davranabiliyoruz. Halbuki her şeyin başı iyi bir literatür taramasından geçiyor. Bu da zaten çalıştığımız konunun aslında yapıldığı gerçeğiyle karşılaşmamıza sebep olabiliyor. Böyle bir durum ile karşı karşıya kaldığımızda ya konu tamamen değiştiriliyor ya da ucundan kıyısından evrilmeye çalışılıyor. Etik kurul konusunda oturmuş bir düzen olmadığı, sıkça kuralların değişmesi sebebiyle çok sıkıntı çekiyoruz. Diğer bir sıkıntımız ise kaybedilen zamandan ötürü gelen durumlardır. Mesela hastaları bitirmeden tezin giriş, genel bilgiler ve yöntem gibi kısımlarını önceden hazırlamaya-yazmaya çalışırız. Son olarak 'istatistik' aşamasının genel olarak bizim en büyük eksiklerimizden biri olduğunu düşünüyorum. Yanlış tercih edilen-yapılan istatistiksel yöntemler emek verdiğimiz araştırmalarımızda bizi çıkmaza sokabilirler. Bu konuda uzman yardımı almaktan çekinmeyelim! Sonuç uluslarası platformda yayınlanamayan tonlarca ‘EMEK’
!! İnanıyorum ki bu anlattıklarımın hiç biri size yabancı gelmedi. Bir de
İngiltere’den örnek vereyim. Eşim burada Cardiff Üniversitesi’nde Sporcu
Sağlığı alanında master yapıyor. (Ondan alıntı yapıyorum, eşiniz dahi olsa
lütfen alıntıyı belirtelim, plagiarism ile savaş!)
Hoca derste soruyor;
Çalışmada kontrol grubu ve çalışma grubu var mı? Evet hocam.
Peki hastaları nerede aldıklarını yazmışlar mı makalede?
Hayır hocam.
Bu tarz zayıf çalışmalara dikkat edin arkadaşlar.
Haydaa noldu şimdi?
Ben anlatayım çünkü gerçekten bilim ile uğraşan insanlar her
şeyi milimine kadar kontrol etmek ister, öyle de olmalıdır ki hata payı 0’a
yakın olsun.
Hoca sebebini açıklıyor: Arkadaşlar hastaların nerede
alındığı çok önemli. Bizler hastaların birbiri ile etkileşimi olmasını
önlemeliyiz. Çalışma da gruplar var ise bu demektirki birine yaptığımızı diğerine
yapmıyoruz ve bunu da hastalar bilmiyor. O zaman her grup için birbirinden
izole, hastaların birbirlerini görmeyeceği, konuşamayacağı yerlere ihtiyacımız
var. Eğer tek bir yerde olursa kapıda beklerken konuşur, yapılanları birbirleri
ile paylaşırlar. Paylaştıkları bilgileri de yapmaya başlarlar. Böylelikle sizin
çalışmanızda kalite anlamında yetersiz kalır.
Evet arkadaşlar onlar bu kadar
derin ve ayrıntılı düşünüyor kıyası size bırakıyorum. Bunları yazıyorum çünkü
bir gün bende akademisyen olduğumda aynı hatalara düşmeyi istemiyorum. Öğrenci olduğum bugünleri unutmadan işimi yapmak istiyorum.
Son olarak 'Ben acı çekerek bugünlere geldim onlarda çeksin!' kısır döngüsünün bir an önce kırılması dileklerimle…
Uzm. Fzt. Abdulhamit Tayfur
Yorumlar
Yorum Gönder