Uzun bir aradan sonra tekrar bir
yazma isteği uyandı içimde. Sebebi ise babamdır. Yazmak benim için dertlerimin
ve düşünceleremin bir muhasebesidir aslında. Yazmamak ise babamın en büyük
pişmanlığı sanırım. Yıllarca bizlere ‘Çocuklar yaşadıklarınızı, gördüklerinizi
ve tecrübelerinizi yazın, not edin, ben yazamadım. Ne kadar iyi bildiğinizi
düşünsenizde yazmayınca unutuluyor, YAZIN!’ dedi. Ara ara bir şeyler yazmaya
çalışsamda hiç bir zaman alışkanlık edinemedim. Yıllar sonra eğitim amaçlı
geldiğim İngiltere’de bu öğütü her hafta babamdan tekrar duyar oldum. En son
bana yönelttiği bir soru üzerine sözünü dinlemeye karar verdim. Hepinizin
bildiği üzere geçen günlerde ülkemizde rus elçisi öldürüldü. Soru şuydu ‘Oğlum
oralardan Türkiye nasıl görünüyor?’
Bu sorudan çok etkilenmiştim
gerçekten. Yurtdışında yaşayanlara hep imrenerek bakmışımdır. İnsan gelince
anlıyor ki buralarda sorumluluklarımız daha bir başka. Tek başınıza bir millet
temsil ettiğinizi hayal edin. Adamın derdi; hakkımızda kimse yanlış fikirlere
kapılmasın. ‘Aman Abdulhamit olurda soran olursa güzel güzel anlat, dikkat et.
Kimseler devletimizi, milletimizi ve dinimizi yanlış tanımasın.’ Sorunun
cevabına gelecek olursak düşündüğümüz ya da korktuğumuz kadar gündemde değiliz
aslında. Dürüst olmak gerekirse umurlarında bile değiliz . J Buradaki gençlerin tek
derdi bu hafta hangi partiye gitsem, erişkinlerin derdi ise önümüzdeki
organizasyonun teması ne hakkında olsun. Burda terör yok, işşizlik yok, işine
karışan yok, geçim sıkıntısı yok, kuralları bozan insanlar yok, yazılı bir
anayasa bile yok, haber yok… Yazılı bir anayasa yok evet ama her şeyin de
kuralları var, gelenekleri var, insan hakları var ve bunlara uymak çok önemli.
Bizdeki ‘Kurallar çiğnenmek için vardır.’ gibi bağnazca argumanlar tabi ki yok.
Ben yolda bisikletimi sürerken arkamda 10 tane araç sabır ile 20 km/sa hızla
temkinli bir şekilde ilerleyebiliyor, bir kere bile kornaya basmadan, bana ve
haklarıma saygı duyarak. Demek ki yazılı bir anayasa olmasa da çok güzel devlet
yönetiliyormuş onu öğrendik. Haber de yok demiştik değil mi? Yaklaşık 2 ay önce
bir araba kazası olmuştu. 10 gün boyunca haberlerde bunu verdiler.
Anlayacağınız burada haberi yapılacak çok bir olay da yok arkadaşlar. Bizim
haberlerimiz ve yaşadıklarımız ile olan kıyası size bırakıyorum.
Peki neden aramızda bu denli
farklılık var. Bence bunun en önemli sebebi ne yazık ki EĞİTİM! 26 yaşındayım
ve sanırım hayatım boyunca en çok utandığım ve acı çektiğim şeydir eğitim
sistemimiz. Yanlış anlaşılmasın Türkiye’deki şartlara göre ben çok başarılı bir
öğrenciydim. En iyi notlar, en iyi dereceler, sunumlar, projeler… Peki bunların
dünya üzerindeki yeri nedir? Buraya geldiğimden beri hep bir kıyas
içerisindeyim. Yıllarca niye yazmadık biliyor musunuz? Çünkü bizlere (gençliğe)
bırakın yazmayı ‘düşünmeyi’ unutturdular. Hayaller kurmuyoruz artık. Soru
sormayı, sorgulamayı, itiraz etmeyi bunları direk geçiyorum zaten. Yıllarca
bize dayattılar, ezberlettiler ve uyuttular. Gençliğimizin; düşünmemize fırsat
bile vermeden geçmesine, tükenmesine sebep oldular. Malesef bizler düşünmekten,
okumaktan ve yazmaktan yoksun bir nesil olarak yetiştirildik.
Millet olarak hiç bir millette
olmayan özelliklere sahibiz gerçekten. Bunların neler olduğuna girmiyorum nitekim
sizler benden daha iyi biliyorsunuzdur.
Ancak bana göre; bu yaşıma kadar görüp yaşadıklarımdan öğrendiğim
kadarıyla söylüyorum. Çok ve boş konuşuyoruz, icraata gelince kimsecikler yok
ortada. Yine ülkemdeki en nefret ettiğim kanılardan biridir ‘Sen mi
kurtaracaksın bu ülkeyi?’. Evet arkadaş ‘BEN’ kurtaracağım bu ülkeyi, zaten
herkes böyle düşünmeye başlarsa ‘BİZ’ olacağız da istemedikleri de bu zaten.
Zaman fedakarlık zamanıdır, normalin üzerinde çalışma, sınırları zorlamanın
zamanıdır. Eğitimimi bitirip memlekete döndüğüm zaman devletime ve milletime
bir faydam olması dileklerimle.
İngiltere’den selam ve
sevgilerle.
Uzm.
Fzt. Abdulhamit Tayfur
Harika düşünmüş ve analiz etmişsin.
YanıtlaSilHerkesi bunlar üzerine düşünmeye davet ediyorum.