Bugün "Engelli
Sporları"nı biraz mesleğimiz özelinde biraz da genel kültür olarak ele
alalım istedik.
Dünyada ilgiyle takip edilen
ama ülkemizde gazetelerin, televizyonların ve sosyal medyanın ilgisini maalesef
pek çekmeyen bir konu. Bu biraz da spor kültürü olmayan bir ülkede
yaşadığımızdan belki de. Sporu sadece futbol ve basketbol, biraz da voleyboldan
ibaret saydığımızdan. Tabi ki bunda medyanın rolünü es geçmemekte fayda var.
2008 Pekin Paralimpik Oyunları'nda Gizem Girişmen'in okçuluk branşında
kazandığı altın madalyayı, 2012 Londra ve 2016 Rio Paralimpik Oyunları'nda
Nazmiye Muratlı'nın halter branşında rekorlar kırarak kazandığı altın
madalyaları, yine 2016 Rio Paralimpik Oyunları'nda Abdullah Öztürk'ün masa
tenisi branşında kazandığı altın madalyayı kaç kişi takip etti? Aynı oyunlarda goolball milli takımımızın,
2017 İşitme Engelliler Olimpiyatları'nda Erkek Futbol Milli takımımızın
şampiyonluğu kaç kişinin hafızasında? Bunlar örneklerden sadece bir kaçı. Basınımız genelde ilgisiz dedik, milli takımlar düzeyindeki yarışmaları canlı yayınlasalar hepimiz daha ilgili ve bilgili oluruz. Görsel ve yazılı medyanın gücünü göstermek için çok güzel bir örnek verelim. Ampute Futbol Milli Takımı’mızın şampiyonluk maçı oyuncuların çağrısı üzerine Vodafone Park’ta oynandı ve TRT maçı canlı yayınlayınca gidebilenler stada akın etti ve bir tarih yazıldı, gidemeyenler de ekran başına kilitlendi. Bu tür yayınların artmasını can-ı gönülden diliyor, Ampute Futbol Milli Takımı’mıza da bu gururu yaşattığı için teşekkür ediyorum.
Tekerlekli Sandalye
Basketbol Erkek A Milli Takımından bahsetmeden geçmek tabi ki olmaz. Tarihinde
1 kez Avrupa Şampiyonluğu (son Avrupa şampiyonu), 3 kez Avrupa ikinciliği ve 1
Dünya üçüncülüğü olan bir takımdan bahsediyoruz. Hem de bu başarılar 2009-2017
yılları arasında kazanılmış başarılar. Şimdi biraz yolculuğa çıkarmak istiyorum
sizleri.
2014 yılında Hacettepe
Üniversitesi Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü'nden mezun olduğumda birçok
fizyoterapistin hayalini kurduğu gibi benim de bir spor kulübü ya da milli
takımda çalışmak gibi hayallerim vardı. Daha okul yıllarında buna ilgi duymaya
başlamış, spor kulüplerinin kapısını gönüllü staj yapmak için çalmaya
başlamıştım. Bu şansı da elde ettim ve sporcularla çalışma ortamını daha
öğrencilik yıllarında az da olsa tecrübe ettim. Mezun olduktan kısa bir süre
sonra hayalini kurduğum görev, engelli sporlarında emeğinin hiçbir zaman
ödenemeyeceği Prof.Dr. Nevin Ergun hocamın sayesinde önüme gelmişti. Hiç
hesapsız kabul ettim. Çalıştığım Özel Eğitim ve Rehabilitasyon merkezinden
istifa edip, Tekerlekli Sandalye Basketbol Milli Takımına 2015 Avrupa
Şampiyonası hazırlıkları çerçevesinde fizyoterapist olarak dahil oldum. Önceden
tanıdığım, hayranı olduğum oyuncuların da olduğu takıma fizyoterapist olarak
görevlendirilmiştim. Her şeyden önce bu bir milli görevdi ve bunun heyecanı ve
gururunu bu satırları yazarken bile yaşıyorum.
Takıma dahil olur olmaz ilk
düşündüğünüz şey kendinizi ispatlamanız gerektiği oluyor. A milli takım
seviyesinde size bir görev veriliyor ve tabi ki sizden beklentiler büyük.
Burada iki şey çok önemli: Birincisi teknik ekiple uyum halinde çalışmanız ve
takım olgusu içerisinde uyumlu bir şekilde hareket etmeniz, ikincisi de kutsal
gördüğümüz “Fizyoterapistlik” mesleğimizin gereklerini yerine getirmeniz. Eğer
bu iki önemli unsuru başarıyla yerine getirirseniz doğal olarak saygı görmeye
başlıyor ve takımın içinde kendinize yer ediniyorsunuz. O ilk aşamayı
atlattıktan sonra her şey çok daha kolay ve keyifli hale geliyor.
Peki bir spor fizyoterapisti
takımda nasıl başarılı olur? Bunun cevabını yılların spor fizyoterapistleri
varken benim cevaplamam tek başına yeterli olmayabilir ancak 2 Avrupa
Şampiyonası 1 Paralimpik Oyunlarına katılma şansı bulmuş bir spor
fizyoterapisti olarak fikirlerimi paylaşabilirim. Öncelikle hangi spor dalında
çalışıyorsanız o sporun doğasını, kurallarını, sporcuların sık kullandığı
hareket paternlerini bilmeden ve anlamadan iyi bir spor fizyoterapisti olmak
pek mümkün değil. Neden mi?Örneğin bir tendinit vakasını ele alalım, sporcuyu
tedavi ediyorsunuz ancak sporcu antrenman veya maç esnasında yine o sık
kullandığı hareketlerini yapmaya devam edecek. Burada hangi hareketi ne zaman,
nasıl, ne kadar süreyle kısıtlamanız/azaltmanız vs. bilmeniz gerekecek. İyi bir
anatomi, fizyoloji, biyomekani, kinezyoloji, egzersiz bilgisi olması gerekir
cümlesini kurmama zaten gerek yoktur diye düşünüyorum. Çünkü bu özellikler
aslında her fizyoterapistin sahip olması gereken donanımlar olmalı.
Çok sevindiğim ve çok
üzüldüğüm iki anıyla yazımı bitirmek istiyorum.
2016 Rio Paralimpik Oyunlarında
(Olimpiyat ve Paralimpik Oyunları dünyanın en üst düzey spor organizasyonudur)
bronz madalya maçı için sahaya çıkmıştık. Rakip 2015 Avrupa Şampiyonası
finalinde kaybettiğimiz İngiltere’ydi. Kazanırsak olimpiyatlardan madalya ile
dönüp çok büyük bir başarıya imza atmış olacaktık. Yanlış hatırlamıyorsam son 1
dakika 37 saniyeye 7 sayı geride girdik ve mola aldık. Herkesin yüzünden düşen
bin parçaydı ama bu bir spordu ve vazgeçmek yoktu. Müthiş bir geri dönüşle 9-0 'lık bir seri yakalayıp 2 sayı öne geçtik. Bu sefer kazanıyoruz galiba dedim
içimden. Sevinçten kendimizden geçmiştik. Daha önceden sağlık çantasının ön
gözüne yerleştirdiğim Türk bayrağını çıkardım ve son saniyelerin bitmesini beklemeye
başladık. Şanlı Türk bayrağıyla sahaya koşmak için içim içimi yiyordu. Ama
olmadı ve yediğimiz sayıyla maç uzatmalara gitti ve uzatmalarda kaybettik.
Soyunma odasında ben dahil herkes ağlıyordu. Herkes avucumuzun içine kadar
gelen olimpiyat madalyasının tekrar avucumuzdan kayıp gitmesinin şoku
içindeydi. Sonra ne mi oldu? Tarih aslında o gün soyunma odasında ağlarını örüyordu.
Sarıldı herkes birbirine ve söz verdi. Bu müthiş jenerasyon, bu kadar büyük
başarıları bir şampiyonlukla süsleme sözü verdi. Bu yaz İspanya’da düzenlenen
Avrupa Şampiyonası’nda hem grup maçında hem de finalde rakip yine
İngiltere’ydi. Öyle bir şampiyonluk inancı vardı ki takımda biz bugün burada
şampiyon olup döneceğiz Türkiye’ye diyordu gözler. Öyle de oldu. Namağlup
olarak tarihimizde ilk kez Avrupa şampiyonu olduk. O başarıyı aslında üç kez
finalde kaybederken de hak etmiştik ama olmamıştı. Şimdi sırada Dünya
Şampiyonası var. Bir Avrupa, Dünya şampiyonasına gidiyorsunuz ve hedefinizi
şampiyon olma üzerine belirliyorsunuz. Bu bile ne kadar başarılı bir takım
olduğunun göstergesi.
En güzeli de maç öncesi ve
devre aralarında soyunma odasında birbirine sımsıkı sarılıp ay yıldızlı bayrak
için herkesin terinin son damlasına kadar savaşacağının yeminini etmesi. İşte
orada duygular en üst noktaya çıkıyor.
Size biraz Tekerlekli
Sandalye Basketbol Milli Takımı üzerinden hem mesleğimizi hem de engelli
sporlarını anlatmaya çalıştım. Şunu bilin ki engelli sporlarında bir çok branş var
ve bu branşlarda bir çok madalya kazanmış/kazanmaya aday sporcular var. Emin
olun hepsinin fizyoterapistlere çok büyük saygısı var. Madalyalar kazandıktan
sonra başarılarında bizleri unutmayan, hakkımızı teslim eden büyük ve iyi
kalpli sporcular. Biz fizyoterapistler olarak buralarda sürekli yer almalı,
mesleğimizi dün olduğu gibi bugün de yarın da en iyi şekilde temsil etmeliyiz.
Yazıma son verirken Dünya
Engelliler Günü’nde tarihimizde Paralimpik Yüzme branşında Dünya şampiyonu
olarak ilk altın madalyayı kazandıran Beytullah Eroğlu kardeşimi, halter
branşında yine Dünya şampiyonluğunu kazanan Besra Duman ve Gamze Sayar’ı, yine
halterde üst üste iki Paralimpik Oyunlarında altın madalya kazanıp iki gün önce de Dünya
ikinciliğini kazanan Nazmiye Muratlı’yı canı gönülden tebrik ediyorum. Bizleri
başarılarıyla her daim gururlandıran engelli sporlarında bireysel ve takım
halinde yarışan tüm sporcuları gururla takip edin diyorum. Biraz ilgi sadece.
Çünkü bunu fazlasıyla hak ediyorlar.
Arş. Gör. Fzt. Mahmut Çalık
Yorumlar
Yorum Gönder